“Erkek Arkadaş Sahibi Olmak Utanç Verici mi? Günümüz Romantizmini Feminist Teorinin Aynasında Okumak”
- Melis Özyurt

- 7 Kas
- 2 dakikada okunur

Vogue’un “Is Having a Boyfriend Embarrassing Now?” başlıklı makalesi, heteronormatif ilişki biçimlerinin günümüz kültürel söylemlerinde geçirdiği dönüşümü incelerken, feminist teorinin merkezinde yer alan “özneleşme”, “beden politikaları” ve “duygulanımsal ekonomi” gibi kavramları yeniden gündeme getiriyor. Yazı, kadınların artık partnerli olmayı bir statü göstergesi olarak değil, kimi zaman toplumsal bir “yük” ya da “geri adım” olarak gördükleri yönündeki gözlemden hareket ediyor. Bu dönüşüm, yalnızca bireysel bir tercih değil; neoliberal özneleşme süreçlerinin, patriyarkanın duygusal ekonomisiyle kesiştiği bir alanı da temsil ediyor.
Feminist düşünür Nancy Fraser’ın belirttiği üzere, neoliberal kapitalizm, feminist özgürleşme söylemlerini ekonomik rasyonaliteyle harmanlayarak bireysel başarıyı “özgürlük” ile eşitlemiştir. Bu bağlamda, romantik ilişki “ortaklık”tan ziyade “yatırım” mantığıyla algılanmaya başlamıştır. Vogue’un makalesinde gözlenen “partner sahibi olmanın utanç kaynağına dönüşmesi” olgusu, tam da bu bireyselleşmiş özgürlük söyleminin sonucudur: Kadının başarısı artık romantik bir ilişkiyle değil, kendi özerkliğiyle ölçülmektedir.
Bu, Simone de Beauvoir’ın İkinci Cins’te tarif ettiği “kadının erkeğe bağımlı özne konumunun” tersi bir dinamiği yansıtır gibi görünse de, aslında farklı bir normatif alan üretebilir: Kadınlar artık “ilişki içinde olmak” yerine “ilişkisizliği” performe etmek zorunda hissedebilirler mi? Bu da yeni bir toplumsal baskı biçimini doğurur — “özgür kadının yalnızlığı”.
Makale, sosyal medya çağında romantik ilişkilerin temsil biçimlerinin dönüşümüne de dikkat çekiyor. Lauren Berlant’ın “intimate publics” (mahrem kamular) kavramı bu noktada açıklayıcı olabilir: Bireyler, kamusal alanda duygusal paylaşım yoluyla aidiyet kurarlar. Ancak günümüzde bu mahremiyet, kamusal utançla yer değiştirmiş olabilir mi? Partnerini sergilemek yerine gizlemek, mahremiyetin “statüsel” yeni biçimi haline gelmiştir.
Bu durum, Sara Ahmed’in “mutluluk politikası” eleştirisini de hatırlatır. Ahmed’e göre toplum, bireyleri belli mutluluk formlarına —örneğin romantik ilişkiye, evliliğe— yönlendirir. Bu formlardan sapmak ise bir tür “toplumsal uyumsuzluk” olarak görülür. Ancak Vogue’un tespit ettiği eğilim, artık tersine dönmüş görünmektedir: Artık ilişki kurmak değil, yalnızlığı sürdürmek “ilerici” addedilmektedir.
Mesele, “erkek arkadaş edinmenin utanç verici hale gelmesi” değil; hangi duygulanım biçimlerinin meşru sayıldığı, hangilerinin “geri kalmışlık” olarak etiketlendiğiyle ilgilidir.
Vogue’un metni, feminist teori açısından şu soruyu yeniden gündeme getiriyor: Kadınlar gerçekten özgür mü, yoksa özgürlük artık başka bir toplumsal zorunluluğa mı dönüştü?
Melis Özyurt




Yorumlar