Zeytin Ağaçlarıyla Silinen Hafıza: İsrail’in Filistin İşgaline Yönelik Başka Bir Perspektif
- Nagihan Toka
- 1 Eki
- 3 dakikada okunur
1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşuyla başlayan süreç, Orta Doğu’nun siyasi, toplumsal ve ekonomik dengelerinde köklü değişimlere yol açmıştır. Bu dönemin en kritik kırılma noktalarından biri, 1967 Altı Gün Savaşı sonrasında Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri’nin işgaliyle İsrail’in kontrol alanını önemli ölçüde genişletmesidir. Söz konusu genişleme yalnızca coğrafi bir kazanım olarak değerlendirilmemeli; aynı zamanda bölgesel nüfuz ve siyasi hakimiyetin pekişmesi anlamına gelmektedir.
1967 sonrası dönemde İsrail, Filistin halkının toplumsal dokusuna, kültürel mirasına ve tarihsel hafızasına yönelik sistematik uygulamalarla, bir ulusun kimliğini silme ve toplumsal belleğini aşındırma politikasını sürdürmüştür. Bu bağlamda, Filistin’in tarihsel, ekonomik ve kültürel açıdan en belirleyici simgelerinden biri olan zeytin ağaçları, yalnızca tarımsal bir kaynak olmanın ötesinde, işgal altındaki topraklarda kimlik, hafıza ve direnişin sembolü olarak ön plana çıkmaktadır. Bu yazıda, İsrail’in politikalarını ve Filistin halkı üzerindeki etkilerini anlamlandırmak amacıyla, zeytin ağaçlarının kültürel, ekonomik ve toplumsal önemine alternatif bir perspektiften odaklanılacaktır.

Zeytin ağaçları, Filistin halkı için yalnızca bir tarımsal ürün değil, aynı zamanda derin bir kültürel ve sembolik anlam taşımaktadır. Filistinliler bu ağacı “shajara mubaraka” (mübarek ağaç) ve “shajara el-faqir” (fakirin ağacı) olarak nitelendirmekte, “zeytin ağacına sen bir şey vermesen de o sana nimet vermeye devam eder” anlayışıyla yaklaşmaktadır. Zeytin, şiirlerden şarkılara uzanan bir kültürel temsiliyetin yanı sıra, ekonomik geçim kaynağı, aileyi ve toplumu bir araya getiren bir unsur ve binlerce yıllık tarihsel sürekliliğin sembolü olarak da değerlendirilmektedir.
Bu derin bağ İsrail tarafından da bilinmekte, dolayısıyla hedef alınmaktadır. Nitekim 1901 yılından itibaren Yahudi Ulusal Fonu tarafından 240 milyondan fazla çam ağacının dikilmesi, yalnızca bir çevre projesi değil, aynı zamanda Filistin’in ekolojik, kültürel ve kimliksel dokusunu dönüştürme girişimi olarak okunmalıdır. Filistin için direnişin sembolü haline gelen zeytin ağaçları karşısında çam ağaçları, Siyonist hareketin sembolü olarak inşa edilmiştir.
Bu uygulamanın temel amacı, Filistin’in yüzyıllardır var olan yerleşik kimliğini silerek, yeni bir ulusal kimlik inşası çabasıdır.
1967’den bu yana 800.000’den fazla zeytin ağacı yok edilmiş, yalnızca 2021 yılı içinde yaklaşık 20.000 zeytin ağacı İsrail tarafından tahrip edilmiştir. Bununla birlikte İsrail, Filistinlilerin topraklarına erişimini sistematik biçimde engellemektedir. 1993 Oslo Anlaşmaları çerçevesinde Batı Şeria’nın A, B ve C bölgelerine ayrılması, bu sürecin kurumsallaşmasına zemin hazırlamıştır.
Batı Şeria’nın %60’ını oluşturan C Bölgesi, tarım alanları ve su kaynakları dahil olmak üzere temel doğal kaynakları tamamen İsrail’in sivil ve askerî kontrolüne bırakılmıştır. İsrail, bu bölgede Filistinlilerin toprak kullanımını yasaklamakta, mevcut yerleşimlerini yıkmakta ve su kaynaklarını kontrol ederek tarımsal üretimi kısıtlamaktadır.

Bu koşullar, Filistinlilerin en temel geçim kaynaklarından biri olan zeytin üretimini doğrudan hedef almakta, onların toprağa erişimini ve ekonomik faaliyet yürütme kapasitesini ciddi şekilde sınırlandırmaktadır. Filistinliler, kendi topraklarına erişebilmek için İsrail’den özel izin almak zorunda bırakılmakta; bu izinler ise ya son derece sınırlı biçimde verilmekte ya da çoğu zaman tamamen reddedilmektedir. Böylece, zeytin ağacı etrafında şekillenen tarihsel, kültürel ve ekonomik bir varoluş, sistematik politikalar yoluyla aşındırılmakta ve Filistin toplumunun kolektif kimliği hedef alınmaktadır.
Sonuç olarak, İsrail’in Filistin üzerindeki hegemonik uygulamaları değerlendirildiğinde, bu durumun yalnızca siyasal bir tahakküm biçimi değil, aynı zamanda toplumsal yaşamın her alanına sirayet eden yapısal bir baskı mekanizması olduğu görülmektedir. Bu bağlamda Filistin meselesi, yalnızca bir siyasal egemenlik sorunu olarak değil, aynı zamanda tarihsel hafızayı silmeye, kültürel kimliği aşındırmaya ve kolektif varoluşu dönüştürmeye yönelik sistematik bir işgal olarak okunmalıdır.
Dolayısıyla Filistin toplumunun maruz kaldığı bu çok katmanlı baskı, uluslararası ilişkiler açısından yalnızca güncel bir çatışma değil, aynı zamanda kimlik ve hafıza odaklı uzun vadeli bir mücadele olarak ele alınmayı gerektirmektedir.
Nagihan Toka
Kaynakça
Braverman, I. (2009). Uprooting Identities: The Regulation of Olive Trees in the Occupied West Bank. Political and Legal Anthropology Review, 32(2), 237–264. http://www.jstor.org/stable/24497464
Hedroug, L. (2023, 11 Mart). Israel’s campaign against Palestinian olive trees. The Yale Review of International Studies. YRIS.
https://yris.yira.org/column/israels-campaign-against-on-palestinian-olive-trees/ The Yale Review of International Studies
IMEU. (2022, 3 Kasım). Fact sheet: Israel’s environmental apartheid in Palestine. Institute for Middle East Understanding.
Welcome to Palestine. (t.y.). Everything you need to know about Areas A, B, and C.
https://www.welcometopalestine.com/article/areas-a-b-c-explained-west-bank-israel-gaza-palestine/




Yorumlar